Pekiyi, bunlar yaşanırken Türkiye’de karar alıcılar ne yaptı? Bir defâ gelişmeleri asla doğru okuyamadılar. 1990’larda Kürt meselesini alabildiğine harlayan işler yaptılar. Dahası, bir ego şişmesiyle bu yağmadan, ucuz bir fırsatçılıkla pay alabileceğini zannettiler. Irak Savaşı esnâsında “Bir koyup üç almaktan” bahsettiler. Arap Baharı’nı Türkiye’nin büyütülmesine yoranlar hatâ üstüne hatâ yaptılar. Hâsılı mesele basit olarak şuydu. ABD’nin yıktığı coğrafyalardan Türkiye’ye hisse kapmaktı.
Bu değerlendirmeleri yapmamın sebebi, yakın zamanlarda Esad ile görüşmenin zorlanmasıdır. Karşımızdaki Esad’ın zihnini doğru okumak gerekiyor. Esad, en azından orta vâdede Fırat’ın doğusunu kaybettiğini biliyor. Derdi, tabiî ki Rusya’nın telkinleri doğrultusunda ABD ve ona müzâhir olan PKK ile çatışmamak. Egemenlik hakkı denildiğinde anladığı Türkiye’nin güvenlik koridoru târif ettiği bölgelerden askerini çekmesi ve İdlip’e verdiği desteği sonlandırmak. Rus diplomasisinin Türkiye-Sûriye görüşmelerinde rol oynamasını ise bir manevra olarak değerlendiriyorum. İş yapıyor görünüp, Türkiye’nin daha fazla NATO’ya kaymasını engellemek. Değilse, niyetlerinin bir Türkiye-Sûriye barışı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Hamiş: İnşaallah yanılıyorum. Ama doğrusu, Esad’dan ümitvâr değilim.